25 Ağustos 2012 Cumartesi

sabah otobüsten indiğimde, bir tatil havası sardı her yanımı. güneş, saatin erken saatlerinden itibaren bugün çok yakıcam dercesine kızıldı. ağustosun son günlerini, güneşin de son demlerini yaşarken şunun şurasında nerden çıktı bu tatil esintisi? çam ağacının kurumuş iğneleriyle dolu yerleri görünce anımsadım tanıdık gelen havayı. çocukluğumdandı bu tanışıklık. çam ağacı kokan sıcak havanın kokusu… çoğu için denizin kokusudur tatil, kimisi içinse kum… benim için hep çam ağacı oldu. bir de güneş kreminin kokusu. bunların birlikte olmadığı hiçbir yer tatildeyim dedirtmezdi.
daha işe güce girişmeden aklıma düştü. büyüdüğüm, yaşımın her evresini geçirdiğim antalya. denizcilik işletmelerinde çalışırdı annem. antalyda'daki lojmanlarına giderdik biz de. gider gitmez ilk iş fiş alınır, koçanlar bel çantalarında taşınırdı. sahi o zamanlar küçükten büyüğe herkesin bel çantası vardı. babam dahil! erkeklerin feminen bu işler diye çoğu şeyi küçümsemediği yıllardı 90lar. table d'hote yemekler çıkar, sabahlara kadar okey oynanırdı. orası krallığımdı benim. 3 yaşındayken bile yanında kimse olmadan özgürce gezebildiğim topraklarım. para hesabı yapmayı ilk öğrendiğim, gece yarısı kapanan diskolarında tarkan, sezen aksu, barış manço ve daha nicelerinin şarkılarıyla dans ettiğim, bana uçsuz bucaksızmış gibi gelen… daha da önemlisi babamla ilk kez tatile gittiğim…
alt tarafı bir çam ağacı iğnesiydi beni buralara götüren… çocukluğumu özleten…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder