8 Ekim 2014 Çarşamba

MILANO

Rahat bir uçuşun ardından Milano'ya vardık. Otele yerleştik. Hava güzel ve güneşliydi, artık etekler ortaya çıkabilirdi… İlk iş bir telefon hattı alıp internete bağlanmak oldu. Önceki gezimde nasıl idare etmişiz bilemiyorum ama son 5-10 sene içinde herşeyimizi internete entegre etmişiz, onu farkediyorum. Olay sadece facebook veya instagram.. vs değil. Eskiden otelden aldığımız turistik harita ve kocaman kitabımla gezerdik. Şimdiyse google maps ve triposo ile herşeyi halledebiliyoruz. Hatta çok daha güncel bilgilere ulaşıyoruz. Vodofone haricinde Three (İtalya'daki adıyla Tre), Wind, O2, Tim gibi Londra'dan aşina olduğum telefon hattı alabileceğiniz birçok firma mevcut. Terminallerde hemen hemen hepsinin mağazası oluyor. Önemli olan hat almadan önce didik didik herşeyi sormanız. Yoksa hergün 5-10€ top-up yapmak zorunda kalabilirsiniz.

image

Milano, benim şimdiye kadar gördüğüm en soğuk, en donuk şehir iken dünyanın en güzel şehirlerinden oldu. Daha önce hiç geçmediğim sokaklarına, gördüğüm ama unutmuş olduğum güzelliklerine yeniden vuruldum. Bir gerçeği daha hatırladım ki, ‘yaşanan olaylar bende orası ile ilgili negatif hisler’ bırakmış. Tüm ön yargılarımın silinmesine vesile olduğu için mutluydum. 
Kentin etrafını dönen caddeler, tarihi kent merkezinin etrafını şehir duvarı gibi çevreler. Biz de Porta Nuova’dan geçip Via Alessandro Manzoni üzerinden kente giriş yaptık. Bu yol sizi doğruca Teatro alla Scala ve Galleria Vittorio Emanuele II’nin bulunduğu Piazza Fedele’ye çıkarır. 
Galleria Vittorio Emanuele II, Milano’nun oturma odası olarak (!) bilinen bir alışveriş merkezidir. Mimar G. Mengoni tarafından 1865 yılında tasarlanmış olan bu yapı, latin haçı formundadır ve cam-metal karışımı muazzam bir çatısı vardır. İtalya’daki bu yöntemle inşa edilmiş ilk tavandır. Sekizgen biçimli merkezinde dört kıtayı temsil eden mozaikler zodyak sembolleriyle süslüdür. Size de şans getirmesi için boğa burcunun üzerine basmayı unutmayın. Pasaj içerisinde tarihi Savini restorana uğrayabilirsiniz… Pasajın diğer ucu Piazza del Duomo’ya açılır. Her ne kadar meydana Duomo ihtişamıyla ağırlığını koymuşsa da Palazzo Reale modern sanatlar müzesi de yine meydanı şekillendiren bir diğer yapıdır. 

image

Akşam hava kararmadan önce biraz daha gezmek, sonrasında da karnımızı doyurup biran önce dinlenmek istedik. Ayaklarımız bizi Via Torino’ya götürdü. Ortasından tramvayın çalıştığı güzel bir cadde… Yol üstünde market görünce tabiki dayanamayıp kendimi içeri attım. Nedense her ülkede market gezmeye bayılırım. Dikkatli incelerseniz bu şekilde ülkeden ülkeye ve kültürden kültüre değişen yaşam biçimleri hakkında geniş bilgi edinmeniz mümkün…
Sevgilimin şaşkın bakışları eşliğinde doldurduğum sepetin sonradan ne kadar işinize yarayabileceğini bilemezsiniz. Aynı caddeyi geri gidip Piazza del Duomo'da taşlara yayıldık. Güneş batıyordu, Milano’daydık ve piknik yapıyorduk. Tatilde olmak kadar güzel birşey olamaz. 
Genellikle ilk kez gittiğim yerlerde hem müze, galeri, ne varsa görmek, hem de sokaklarını keşfetmek için çok vakit ayırmayı tercih ediyorum. Ancak bu ikinci kez gelişim olduğu için Duomo'nun kapalı olmasını ve içini göremeyişimi umursamıyorum. Sevgilim de sokakları keşfetme taraftarı olduğu için keyfimiz yerindeydi. 
Karnımız da doyunca inanılmaz bir yorgunluk çöktü. Mutluluk sarhoşluğu da var zaten. Otelimiz tren istasyonuna daha yakındı. Yani bir miktar daha yürümemiz ve kent merkezine inerken vitrinine yapıştığım fırının önünden daha temkinli geçmem gerekiyordu. :))

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder